“Onsuz yapamıyorum ama onunla da yapamıyorum” ifadesi, yalnızca ilişkisel bir çıkmazı değil, bireyin kendi içsel çatışmalarını da görünür kılar. Bu tür ilişkilerde partnerler hem acı çeker hem de kopamazlar. Bu döngü, çoğu zaman sadece ilişkinin dinamiklerinden değil, kişinin bilinçdışı süreçlerinden beslenir.
Kimi zaman birey, ayrılığa cesaret edemez; ama ilişkide kalmak da ona tatmin etmez. Bu ikili durumun kontrol altında tutulması, kişiye farkında olmadan bir “kazanç” sağlıyor olabilir. Bağlanmayı sürdürmek ile kopmayı ertelemek arasında gidip gelmek, aslında derinlerde yatan korkuların üzerini örter.
Bu kısır döngünün kökeni genellikle erken dönem bağlanma deneyimlerinde ve bireyin ilişkisel öyküsünde saklıdır. Bağlanma korkusu, ayrılık kaygısı, terk edilme endişesi, değersizlik hissi gibi duygular; yetişkinlikte tekrar eden “ne senle ne sensiz” ilişkilerini tetikler.
Kişi çoğu zaman “kapı eşiğinde” kalır: Gitmek mi, kalmak mı? Bu seçim, korkularla yüzleşilmedikçe ve bilinçli bir şekilde yapılmadıkça döngü kendini sürdürür. “Ben bilerek seçmiyorum ki” ya da “Neden hep böyle ilişkiler yaşıyorum?” sözleri, aslında bilinçdışının yankılarıdır.
Sonuç olarak, “ne senle ne sensiz” bir ilişkinin içinde buluyorsanız, belki de önce partneri değil, kendi iç dünyanızı anlamaya yönelmeniz gerekir. Korkularla yüzleşmek, yalnızca ilişkinin kaderini değil, kişinin özgürleşmesini de mümkün kılar.