İlişkide “ben” ve “öteki” ayrımının olmaması, sınırların iç içe geçmesi, bireysel alanlara yer açılamaması; farklı fikirlerde olmaya veya farklı şeyler sevmeye bile tahammül edilememesi ilişkide bağımlılık durumunu düşündürür. Bağımlı ilişkilerde kişi, kendisinin doyurulmadığı ötekinin her eylemine karşı canını sıkan bir duygu hisseder (öfke, üzüntü, hayâl kırıklığı vs. ) ; ihtiyaçlarının hemen karşılanamayışına dayanamaz, ilgi ve şefkati anında talep eder. Bu hâl, “hep bana hep bana” diyen bir bebeğin ruhsal durumuna benzer; çünkü bebek, bakım verenine tamamen bağımlıdır: ağlar, anne gelir; gazı vardır, anne ilgilenir; canı acır, anne sakinleştirir. Bebek için bu doğaldır çünkü kendi kendine yetemez. Ancak yetişkin ilişkisinde kişi veya kişiler hâlâ bu bağımlı çocuk rolünde olabilir. İlişkide bağlılık, iki bireyin kendi benliğini kaybetmeden, kendilerini yok saymadan, “biz” olarak var olabildiği durumdur. Kişi hem kendisi olabilir hem de birlikte bir yaşam inşa edebilir. “Onu seviyorum ama yolların ayrılması gerekirse, evet çok üzülürüm, canım da acır ama bunu yapabilirim.” diyebilirken; bağımlılık söz konusu olduğunda, “Bu ilişki bana zarar veriyor, kendimi çok değersiz hissediyorum ama ayrılamam.” der. Çünkü onsuz bir hayata nasıl tutunacağını bilemez, ayrılığın fikrine bile dayanamaz. Oysa bağlılığın söz konusu olduğu bir ilişkide, kişi ihtiyaçlarını ifade edebilir, ilgiyi ve şefkati talep edebilir, hemen karşılık bulamadığında bunu tolere edebilir, kendini yatıştırabilir. Hem kendi benliğini korur hem de karşılıklı sevgi, güven ve anlayış içinde bir bağ kurabilir; bu da bağlılığın ve duygusal gelişimin bir göstergesidir.

PSİKODİNAMİK TERAPİ NE YAPAR ve KİMLER İÇİN UYGUNDUR?
Psikodinamik terapi, insan kişiliğini şekillendiren dinamikler üzerine çalışma yapar. Bu dinamikler, bireyin kendisiyle olan ilişkini, diğerleriyle olan ilişkilerini, yaşam ile